6 Mayıs 2011 Cuma

Bir de Baktım Yoksun...

O, bizim karşımıza NTV'de sunuculuğunu yaptığı "Gece Gündüz" programıyla çıkıyor. Perde arkasında ise Yekta Kopan kariyerine altı öykü, bir roman, bir tiyatro metni, bir e-kitap ve bir çocuk kitabı sığdırabilmiş, çağımızın önemli yazarlarındandır. 1968 doğumlu ve Hacettepe Üniversitesi İşletme mezunu Kopan, seslendirme sanatçılığı da yapıyor. (bkz. Sylvester)
 
 
Öykülerinden en yenisi olan 2009 tarihli "Bir De Baktım Yoksun", Can Yayınları çıkışlı. Bu eseriyle 2010 Haldun Taner Öykü Ödülü'nü ve Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü almıştır. Buna, cümlelerdeki samimiliğin ve olay örgüsündeki gerçekliğin sebep olduğu besbelli. Okuyucuyu, özellikle de İstanbullu bir okuyucuyu derinden sarsacak duyguları yansıtıyor hikaye. Herkesin kendinden birşey bulmasını kaçınılmaz hale getiriyor. Yekta Kopan'ın hayatında dönüm noktası olan ve birbirini etkileyerek akıp giden olaylar, altı küçük bölüme ayrılmış. Her biri; bir sonraki kadar dokunaklı, bir önceki kadar yarım kalmış bölümler...

Her ne kadar klişeleşmiş olsa da, esasında dosdoğru bir söylemle bütünleşiyor kitap: "Değerini kaybedince anlarsın!". İlk bölüm olan 'Sarmaşık', baba-oğul arasındaki geç kalmışlık hissini harekete geçirir ve böylelikle yazarın özlemlerini, pişmanlıklarını teker teker anlamaya başlarız. Yekta Kopan'ın, mahallenin vazgeçilmez kedisi Goncagül'ün kaybolmasıyla başlayan macerası, Yeşil Ev'in önünde babasıyla karşılaşmasıyla devam eder. Uzun ve anlamlı bir konuşmadan sonra, o anın hayal ürünü olduğu gerçeğiyle yüzleşen Yekta, çok geçmeden yürütülemeyen evliliklerin kaçınılmaz sonu olan boşanma hadisesi başına geldiğinde ikinci hayal kırıklığını yaşar. Hayran olduğu karısı Melek'in, beraber oldukları sürece onu hiç anlamadığını düşünür. Daha sonra bu düşünce, yerini, kendisinin kimse tarafından (aynı babası gibi) anlaşılamayacağı düşüncesine bırakır.

'Portobello 22'de, kendisi gibi adı Yekta olan bir kızla Londra'da karşılaşmasını anlatır. Bu karşılaşma ve arada geçen diyaloglar, okuyucuyu eğlenceli bir heyecan duygusu içine sokar. Yekta ile Yekta'nın keyifli gezileri, bizim kahramanımız, yani esas Yekta'ya gelen bir haberle son bulur. Bu haber yine, arkasına baktığında "keşke" diyeceği bir an bırakmasına neden olur.
 
Yekta kendisiyle yüzleşir. Ölümü bu kadar çabuk unutturmaya çalışan insanlardan yakınır. Acısını, uygun görülen şekilde değil de kendi istediği şekilde yaşamak ister, bunun mücadelesini verir. Yaşanmamışlıkları bir kenara bırakıp, var olanla yetinmeyi kabullenip, babasını özgür bırakmayı gönülden ister. Geceleri rahat uyuyabilmek, sorumlulukların altında ezilmemek ve en önemlisi, bir gölge olmamak için bu hayatta, özgürleşmeye karar verir. Ve farkındalıklar ardalandıkça bunun yeterli olmadığını anlar. Çünkü onun babasından özgürleşmesinden çok, babasının kendisinden özgürleşmesi önemlidir deliksiz bir uyku çekmek için. Bunu başarmanın haklı gururu içinde babasına veda eder.

"Bir de Baktım Yoksun", okuyucuyu içine çeken, güçlü bir dile sahip. Karşılaşmaların yönlendirdiği bu öykü, ölümden veya herhangi bir ayrılıktan kaçmanın çaresinin yalnızlığımıza gömülmek olmadığını, ince detaylarla anlatır. Bir kere ele alındığında bırakılamayacak, bitirildiğinde sağlam bakış açılarını değiştirebilecek bir kitap. Kitabın öğretici niteliğinin, ortak duygularla gizlendiği yegane eserlerden. Evde, yolda, tatilde, sıkılmadan okunabilir. Özellikle İstanbul ve İstiklal kusursuz betimlenmiş. Tasvirlerin yapay değil, hayatın içinden olması kitabı daha da değerli kılıyor. Yekta Kopan, kendi yaşamını anlatırken, kent insanının maruz kaldığı birçok olaya da değiniyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder